Milli Edebiyat Dönemi Hikayecileri Hayatları ve Eserleri

Posted on
  • 5 Aralık 2011 Pazartesi
  • by
  • çalışma kitabı cevapları
  • in
  • Etiketler:

  • Milli Edebiyat Dönemi Hikayecileri Hayatları ve Eserleri

    11.Sınıf Edebiyat Milli Edebiyat Dönemi Konu Anlatımı
    Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımlarına Milli Edebiyat Dönemi Hikayecilerinin Hayatları ve Eserlerini Çeşitli Kaynaklardan Hazırladığımız detaylı konu anlatımı ile sunmak istiyoruz. Sizlerde konumuza yorum kısmından ekleme yaparak katkıda bulunabilirsiniz.
    Halide Edip ADIVAR (1884 -1964)

    20. yüzyıl romancılarımızdan olan sa­natçı, 1884′te İstanbul’da doğdu yine aynı şehirde 1964′te öldü. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. İstanbul Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. 1918-1919 yılları arasında Millî Mücadele’ye katıldı.

    Sanatçı, “Millî Edebiyat”, “Yeni Lisan” tartışmaları sırasında yeni ve yalın bir dille ortaya çıkmış ve ro­mantizmden realizme doğru bir gelişme göstermiştir. Roman­larında ilkin aşk ve kadın temasını işlemiş, ardından Türkçülük, milliyetçilik ve memleketçilik konularına yönelmiştir. Eserlerin­deki kişileri, içinde yaşadıkları olay çevresinde; geleneklere, dönemin özelliklerine, törelere ve nesillere bağlayarak anlat­mıştır. Romanlarındaki kahramanları canlı ve kuvvetlidir. Kadın kahramanları ise sembol derecesinde yüksek, çarpıcı ve etkile­yicidir. Romanlarındaki olaylar genellikle İstanbul’da geçer. Üs­lubu pek akıcı değildir; alışılmışın dışında bir cümle yapısı, ba­zen tutuk ve bozuk bir anlatımı vardır.

    Eserleri

    Roman: Yeni Turan, Son Eseri, Mev’ud Hüküm, Heyula, Raik’in Annesi, Seviye Talip, Handan, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Kalp Ağrısı, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Yolpalas Cinayeti, Kerim Ustanın Oğlu, Sevda Sokağı Komedyası, Çaresaz, Hayat Parçaları, Tatarcık, Sonsuz Panayır, Döner Ay­na, Âkile Hanım Sokağı.

    Oyun: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh.

    Anı: Türkün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev.

    Hikâye: Sanatçı, hikâyelerini “Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, Kubbede Kalan Hoş Şada” adlı kitaplarında toplamıştır. Harap Mabetler’deki mensur şiirlerinde hâkim olan temalar “yalnızlık, terk edilmişlik, günahkârlık, ölüm duygusu”dur.

    1912′deki Balkan Savaşı ile birlikte sanatçıda bireysel prob­lemlerin yerini millî duygular almaya başlar. “Dağa Çıkan Kurt” adlı hikâyesinde, I. Dünya Savaşı sonunda yenik düşen Türk­lerin, kendinden çok üstün olan düşman güçleri ile yaptığı mü­cadeleyi ortaya koyar.

    İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yazdığı hikâyelerinde ise Doğu-Batı sentezini aramıştır. “Kubbede Kalan Hoş Sada” adlı eserindeki “Seydala” adlı hikâyede köyden kente göçün ne­den olduğu problemleri anlatmıştır. “Kubbede Kalan Hoş Şa­da” adlı öyküsünde ise Batı müziğinden yararlanılarak geliştiri­len Türk operasını anlatmıştır.

    Sanatçının poligamiyi de (çok eşlilik) işlediği görülür. “Ağzın­dan Çıktığı Gibi” adlı hikâyede; kocası tarafından, üzerine ku­ma getirilmesiyle evini terk edip İstanbul’a yerleşen ve hem kendi çocuklarına hem de kumasının çocuklarına bakmak zo­runda kalan bir kadının gururu ve çile dolu yaşamını anlatmıştır.

    Ömer Seyfettin (1884 -1920)

    1884′da Gönen’de doğan Ömer Sey­fettin, 1920′de İstanbul’da vefat etti. Harp okulunu bitirdikten sonra üsteğ­men olarak Rumeli’de görev yaptı. Bir süre sonra askerlikten ayrılıp Selanik’e geldi ve Genç Kalemler dergisinde ma­kale ve hikâyeler yazmaya başladı.

    Ömer Seyfettin, Millî Edebiyat dönemi­nin ve Türk edebiyatının en büyük hikâyecilerinden biridir. Tanzimatla birlikte edebiyatımıza giren küçük realist hikâyenin en güzel örneklerini vermiş; hikâyele­rinde konusuyla, diliyle, düşünceleriyle Türk insanının yaşamı­nı yansıtmıştır. Yazın hayatına idealist bir sanatçı olarak atılmış ve Millî Edebiyat davası için büyük çaba harcamıştır.

    Türkçülük ve milliyetçilik ülküsüyle kaynaştırdığı sanatını tüm eserlerine yansıtmıştır. Dilde, kültürde, ülküde ulusallığa yönel­miştir. Konularının kaynakları genellikle tarih, çocukluk anıları, folklor ve efsanelerdir. Çözümlemeden çok, olaya ve beklen­medik sonuçlara ulaşmaya odaklanır. Hikâyelerinin tamamında Maupassant tarzı hikâyenin özellikleri olan serim, gelişme, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur.

    Süsten, yapmacıktan, mecazlardan, uzun cümlelerden ve söz oyunlarından kaçınır. Onu değerli kılan en önemli yön ise onun, konuşma diliyle olayları betimlemesi arasında ilginç bir uyum sağlaması ve bu yolla yalın, sürükleyici bir hikâye dili oluşturmasıdır.

    Sanatçının hikâyelerinde mizahın yanında sert denebilecek bir hicve de yer verdiği görülür. Yazıları ile “Yeni Lisan” hareketinin en önemli temsilcilerinden olan sanatçı, Türkçenin sadeleş­mesi için büyük çaba harcamıştır. Ömer Seyfettin; roman, şiir, hikâye, tiyatro, makale, fıkra ve anı türlerinde eserler vermiştir.

    Ömer Seyfettin, “Hürriyet Bayraktarı, Beyaz Lale, Bomba, Ba­har ve Kelebekler, Primo Türk Çocuğu” hikâyelerinde topluma millî bilinç aşılamayı amaçlamıştır.

    I. Dünya Savaşı yıllarının umutsuzluğu içinde yazmış olduğu “Pembe İncili Kaftan, Vire, Başını Vermeyen Şehit, Topuz” gibi öykülerinde tarihsel övüncü ve yiğitlik konularını işlemiştir.

    “Kurbağa Duası, Falaka, Yalnız Efe” adlı öykülerinde bilgisiz­lik ve yanlış inançları anlatır.

    “Kaşağı, And” gibi hikâyelerini ise çocukluk anılarından yola çıkarak yazmıştır.

    Ömer Seyfettin’in hikâyelerindeki tipler, hem devrine hem de geçmişten günümüze kadar gelen tarihî birikimimize ışık tutan bir niteliğe sahiptir. Millî Edebiyat hareketinin başlangıcından itibaren bu dönem hikâyeciliğinin en önemli temsilcisi olan Ömer Seyfettin, ününü ve okunurluğunu günümüzde değin sürdürecek olan bir hikâye tarzı geliştirmiştir. Sanatçı, dilinin sadeliği, ideolojik tutumu, tarihe yönelişi, güne getirdiği eleşti­riler ile âdeta dönemin temsilcisi olmuştur. Onun küçük hikâye­ye bağlanması ve bunu ömür boyu sürdürmesi de bu türün ge­lişmesinde önemli rol oynamıştır. Bunun yanında sanatçının, hikâyelerinde milliyetçiliği olağan ve sosyal bir davranış olarak yansıttığı görülür.


    Eserleri:

    Öykü: Yalnız Efe, Kaşağı, And, Bomba, Harem, Yüksek Ök­çeler, Gizli Mabed, Beyaz Lale, Asilzadeler, ilk Düşen Ak, Mah­cupluk İmtihanı, Dalga, Nokta, Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür, Ba­har ve Kelebekler, Primo Türk Çocuğu, Hürriyet Bayraktarı, Ba­şını Vermeyen Şehit, Pembe incili Kaftan, Topuz, Vire, Falaka, Kurbağa Duası.


    Roman: Efruz Bey, Ashâb-ı Kehfimiz.

    İnceleme: Türklük Ülküsü, Yarınki Turan Devleti, Millî Tec­rübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset, Türklük Mefkûresi, Ömer Seyfettin’in şiirleri, Fevziye Abdullah Tansel tarafından “Ömer Seyfettin’in Şiirleri” adı altında derlenmiştir.

    Refik Halit Karay (1888 -1965)

    1888′de İstanbul’da doğan Refik Halit Karay, yine bu şehirde 1965′te vefat et­ti. Sanatçı, maliye başveznedarı Meh­met Halit Bey’in oğludur. Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra bir yıl Hukuk Fakültesine devam etti. Fakat bir süre sonra hukuk öğrenimini ve çalıştığı ka­lemdeki görevini bırakarak gazetecilik hayatına atıldı. Servet-i Fünûn dergisine çeviriler yaptı, “Tercüman-ı Hakikat” ga­zetesinde çalıştı. 1909′da Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. On beş sayılık bir ömür süren “Son Havadis” gazetesini kurdu, ardın­dan “Sadayı Millet” gazetesine geçti. “Cem” ve “Kalem” adlı mizah dergilerinde “Kirpi” takma adıyla yazdığı yazılarla ünü daha da arttı. İttihat ve Terakki hükümetince Sinop’a sürgün edildi. Çorum, Ankara, Bilecik bölgelerindeki sürgün hayatın­dan sonra İstanbul’a döndü. Millî Mücadeleye karşı çıkmasın­dan dolayı 1922′de yurt dışına sürgün edilen sanatçı, 1938′de affedilerek yurda döndü.

    Türk edebiyatının en ünlü hikâye ve roman yazarlarından biri olan Refik Halit Karay; hikâye, roman, mensur şiir, makale, anı, sohbet, tiyatro türlerinde eserler vermiştir. Yeni Lisan hareketi­nin tutunmasında önemli katkıları olmuş; bunun yanında sanat­çı konuşma dilini, yazdığı eserlerinde büyük bir ustalıkla kul­lanmıştır.

    Sanatçı, hikâye ve romanlarında renkli gözlem tekniğiyle dik­kati çeker. Olayları hiçbir teze bağlı kalmadan, sağlam bir tek­nik ve başarılı çevre betimlemeleri ile birlikte anlatmaya özen gösterir. Eserlerini derin çözümlemelere, tezli saplantılara gir­meden belirgin bir realist tutumla yazar. Eserlerinde ne çok iyimser ne de çok karamsardır. İç gözlemde zayıf olan yazar, dış gözlemde bir ressam-yazar özelliği ile dikkati çeker. Olayla­rı sürükleyicidir. Seçtiği tipler ilgi çekici olup bunları geniş bir coğrafya içinde renkli, çeşitli zekâ oyunlarıyla verir.


    Eserleri

    Roman: Çete, Sürgün, Anahtar, İstanbul’un içyüzü, Yezidin Kızı, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün, Yeraltında Dünya Var, 2000 Yı­lının Sevgilisi, İki Cisimli Kadın, Kadınlar Tekkesi, Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yon­ca, Sonuncu Kadeh, Yerini Seven Fidan, Ayın On Dördü, Yü­zen Bahçe, Ekmek Elden Su Gölden.

    Hikâye: Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri.

    Mizah: Kirpinin Dedikleri, Ago Paşa’nın Hatıratı, Sakın Al­danma İnanma Kanma, Guguklu Saat, Ay Peşinde, Tanıdıkla­rım.
    Tiyatro: Kanije Müdafaası, Deli.
    Ahmet Hikmet Müftüoğlu (1870 -1959)

    1887′de İstanbul’da doğan Ahmet Hik­met Müftüoğlu, yine bu şehirde 1959′da vefat etti. Sanatçı, Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra Dış İşleri Bakanlığı’nda konsolos kâtipliği ve kon­solosluk yaptı. Mesleğinde son görevi Dış işleri Bakanlığı müsteşarlığı oldu.

    Sanatçı, hikâye ve roman türlerinde eserler vermiştir. Servet-i Fünûn döne­minde “Servet-i Fünûn” dergisinde yayımlanan bir hikâyesi ile bu topluluk içinde görülen sanatçı, daha sonraki dönemlerde Millî Edebiyatçılar arasında yerini almıştır. Ahmet Hikmet, Millî Edebiyat döneminde Türkçülük ve halkçılık için çaba harca­mıştır. İlk hikâyelerinde, Servet-i Fünûncuların ortak dil ve üslu­bunu kullanmıştır. Türkçülük ve “Yeni Lisan” akımını benimse­yip Türk Yurdu ve Türk Derneği dergilerine geçmesiyle millî ve yerli konulara yönelmiş, yalın bir dille yazmaya başlamıştır. Yazar, alaturka müzik ile halıcılık, oymacılık, dokumacılık, hat­tatlık gibi Türk millî süsleme sanatlarına ilgi duymasından dolayı, hikâyelerinde onun bu ilgisinin izleri hem tema hem betimleme olarak açık ve ayrıntılı olarak göze çarpar.

    Ahmet Hikmet, hikâye, çeşitli konularda makaleler ile bir de roman yazmıştır. Küçük hikâyeleri ile edebiyat tarihimizde önemli bir yeri olmuştur. Sanatçının hikâyelerini kronolojik yön­den “Haristan ve Gülistan” ve “Çağlayanlar” olmak üzere iki gruba ayırmak mümkündür.

    Ahmet Hikmet’in “Haristan ve Gülistan” adlı hikâye kitabında Servet-i Fünûn döneminde yazdığı mensur şiirleri ile yine o dö­nemde yazdığı hikâyeleri yer alır. “Çağlayanlar” adlı hikâye ki­tabında ise Meşrutiyetin ilanından sonra Millî Edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak yazdığı hikâyeleri yer alır. Diğer bir eseri olan “Gönül Hanım” romanı, gazetelerde tefrika edilebilmiş, bu eser daha sonraları MEB’in 1000 Temel Eser serisi içinde basılmıştır.

    Eserleri
    Hikâye: Haristan ve Gülistan, Çağlayanlar.
    Roman: Gönül Hanım.

    0 yorum:

    Yorum Gönder

     
    Copyright (c) 2010 aygunhoca
    Sponsored by : Fastoyun